"Hadi yalnız olsan neyse, bir de evde iki çocuğun, yan odada uyurken, insanın aklından ya da ruhundan ne geçer de, metanetle mutfağa yürüyüp -ya da belki kararını değiştirmekten korkarak koşup- mutfak kapısını sıkıca kapayıp, ocağı sonuna kadar açar ve durur, bekler? Soluk alıp verdikçe, havagazının burun deliklerinden ciğerlerine inerken geçtiği yolları buğulandırması gibi buğulanan beyninden geçenler... Kocasına herhangi bir afla kurtulamayacağı müebbet bir ceza veriyor olmanın mutluluğu mu? Ya da az sonra, içinden bir türlü çıkamadığı buhranlardan sıyrılacağını bilmenin verdiği, tırnak uçlarından içeri sızan, belki doğduğundan beri ilk defa hissettiği o katıksız huzur mu? Belki de ağır ağır şuurunu kaybederken, üzerine ansızın çöken pişmanlıkla, mutfaktan çıkıp çocuklarının yanına koşmak istemişti. Tam tersi de olabilir; sürüp giden bu bunalımın bir sebebi de çocuklarıydı belki, son dakikalarında onlardan da kurtuluyor olmanın tadını çıkarıyordu. Geçmişi değil, o andan sonraki geleceği geçiyordu gözünün önünden, hayatını kendi kararıyla sona erdiriyor olmanın çaresizce ölümü bekliyor olmaktan farkı bu muydu; film şeridi olmak isteneni gösteriyordu, hep hayal edilen ama ulaşılamayan, yalnız, mağrur ve dik duran bir kadın; önünde, arkasında kimsenin olmadığı bir sahne. Yüzünde hüzünlü bir gülümsemenin, düşünceli bakışların olmadığı. Belki sadece düşüncenin fişini çekmek istemişti kadın, kendi kendini kemirip duran, bu yüzden de hiç bir şey düşünmemişti son dakikalarında. Gözlerini kapatıp o sarı boşluğu izlemişti sadece, uzun zamandır ümitsizce beklediği, çıkış yolu olan boşluk. Beyaz olur sanıyordu."
20 Ocak 2010 Çarşamba
karar
"Hadi yalnız olsan neyse, bir de evde iki çocuğun, yan odada uyurken, insanın aklından ya da ruhundan ne geçer de, metanetle mutfağa yürüyüp -ya da belki kararını değiştirmekten korkarak koşup- mutfak kapısını sıkıca kapayıp, ocağı sonuna kadar açar ve durur, bekler? Soluk alıp verdikçe, havagazının burun deliklerinden ciğerlerine inerken geçtiği yolları buğulandırması gibi buğulanan beyninden geçenler... Kocasına herhangi bir afla kurtulamayacağı müebbet bir ceza veriyor olmanın mutluluğu mu? Ya da az sonra, içinden bir türlü çıkamadığı buhranlardan sıyrılacağını bilmenin verdiği, tırnak uçlarından içeri sızan, belki doğduğundan beri ilk defa hissettiği o katıksız huzur mu? Belki de ağır ağır şuurunu kaybederken, üzerine ansızın çöken pişmanlıkla, mutfaktan çıkıp çocuklarının yanına koşmak istemişti. Tam tersi de olabilir; sürüp giden bu bunalımın bir sebebi de çocuklarıydı belki, son dakikalarında onlardan da kurtuluyor olmanın tadını çıkarıyordu. Geçmişi değil, o andan sonraki geleceği geçiyordu gözünün önünden, hayatını kendi kararıyla sona erdiriyor olmanın çaresizce ölümü bekliyor olmaktan farkı bu muydu; film şeridi olmak isteneni gösteriyordu, hep hayal edilen ama ulaşılamayan, yalnız, mağrur ve dik duran bir kadın; önünde, arkasında kimsenin olmadığı bir sahne. Yüzünde hüzünlü bir gülümsemenin, düşünceli bakışların olmadığı. Belki sadece düşüncenin fişini çekmek istemişti kadın, kendi kendini kemirip duran, bu yüzden de hiç bir şey düşünmemişti son dakikalarında. Gözlerini kapatıp o sarı boşluğu izlemişti sadece, uzun zamandır ümitsizce beklediği, çıkış yolu olan boşluk. Beyaz olur sanıyordu."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder