23 Mart 2010 Salı

gün yüzü göremeyen eşyalar


Filmlerde, romanlarda gitgide daha çok haşır neşir olunan, oralarda çalan telefon melodisinden, dükkan tabelasına tipleştirilmeye uygun hale getirilen taşranın birileri keşfetse elinde kalacak karakteristiklerinden biri: çeyiz dükkanı. Arkalara doğru uzayıp giden, raflar reyonlar dolusu çeyizlikler; yatak örtüleri, perdeler, kumaşlar, saten gecelikler... büyük şehirde çeyiz yapılmadığından değil, bu kadar büyük çeyiz dükkanı olamayacağından. fatih'te falan var aslında ama, asla taşradaki tadı vermez, orantı meselesi. büyük şehirde büyük dükkan olur da, çeyizci küçücük şehirlerdeki en iri dükkan. kasabadaki bütün pencerelere takılabilecek kadar çok perde, bütün klozetlerin kapağını kaplayabilecek sayıda tüylü, fırfırlı edevatın olduğu yerler. yıllarca kendilerine sıra gelmemiş kumaş topları vardır bence o dükkanlarda, böyle bir "son kullanma tarihi olmayan eşyalar" silsilesi. hasbelkader oradan çıksalar, girecekleri yer yine çıkışları olmayacak bir çeyiz sandığı.
bir taşra çeyizcisinde geçen cinayet romanı yazacağım, dükkanın arkasındaki, karanlık ve tozlu paket yığınlarının arasına gizlenmiş olacak ceset. kokmasını da engelleyebilirsem yıllarca bulunmaz, zavallı bir gelin adayına denk gelene kadar.

Hiç yorum yok: