24 Ekim 2007 Çarşamba

Hepimiz Sinan'ın merdivenlerinden çıktık.


Tahtakale'nin kalabalık sokaklarında yürürken, ansızın yolun ortasında 30 saniye boyunca durmak istesen duramazsın. Çünkü tek başına yürüyor olsan da, trafik öyle bir akıyor ki etraftaki yüzlerce insanla birlikte bir kareografinin parçası gibi hissediyorsun. "Soldan gelen çaycıya yol vermek için sağa doğru kayıyoruz ve kollar ahenkle sağa sola sallanırken öndeki tezgaha doğru adım atıyoruz, bir ki..." Tezgahlar renk renk, sesler çeşit çeşit, kokular buram buram... Replikler de belli : "Dolar yükseldi mi?"

"...paket lastiği geldi mi?"

"...kredi kartı geçer mi?"

"...bunların sarısından yok mu?"

Bir gün Tahtakale'de yürürken ansızın sahneyi terk etmek istersen sağda küçük, kemerli bir kapı var, oradan içeri gir. Kalın duvarlar arasındaki, loş merdivenlerden yukarı çıkarsan Rüstempaşa Camisi'nin avlusuna varırsın. Orada artık dünya malı aşağıda kalmıştır; iş, güç, para, pul, hız, hırs, bağırış, çağırış da. İnansan da inanmasan da ruhsal transportasyon gerçekleşir o merdivenleri çıkınca. Hayat gailesinden iki kat yukarıda, renkler, kokular, sesler bire inmişken; kendini çoğaltmak için 30 saniye durabilirsin orada, ve bunun için Koca Sinan'a minnet duyabilirsin.

1 yorum:

Selen dedi ki...

hepimiz o merdivenlerden cıktık ama kaçımız "sinan'ın" oldugunu biliyordu?